Şimdi hesaplayınca Zafer’in hayatının son 21 ayı kalmışken yolumuzu kesiştirmiş hayat… Ve Ocak 21’de toprağa verdik… Kesişen yolumuzun sonu oldu ayın 21’i…
İnsanın hayatında bir daha yaşayamayacağı kareler ve duygularla dolu 21 ay… Film sahnesi tadında birçok an… Doktorun, burnundaki lezyonu aldır demesine rağmen aldırmayı erteleyip de üniversitede iş başındayken aniden kanayınca apar topar hastaneye gidip işlem için narkoz da aldığından çok bitkin olmasına rağmen evine dinlenmeye gitmesi gerekirken önce yanıma geldiği o an… Hastaneye nakil için ilk yatışında hem nakil hastası olduğundan hem de koronadan dolayı yasak olmasına rağmen, hasta haliyle görüşebilmemiz için verdiği mücadele neticesinde, koridorda 2 saniyelik sürelerle 3 kez açılıp kapanan kapı aralığında görüştüğümüz o an… Ve daha birçok film sahnesi tadında anlar…
Herkesin aksine, tersten başlayan bir hikâyeydi… Birçok şeyin, iyileşmeden sonraya ertelenmesi kaderini yaşayan ve O’nun gidişiyle de eksik kalan bir hikâye oldu… Tıpkı, hastaneye ikinci yatışında WhatsApp’ta koyduğu son profil fotoğrafının, O’nun için ne anlama geldiğini bana yazdığı o şeylerin yaşanamayarak eksik kalması gibi… Tıpkı bana hastalığını söylediği restoranda tesadüfen O’nun son doğum gününü de kutlayıp yemekten kalkarken “İyileşince kutlama yemeğini de burada yaparız.” niyetindeki o kutlama yemeğimizin de eksik kalması gibi…
Yoğun bakıma girmesinden bir gün önce O’nu gördüğümde, yanından ayrılırken kısık bir sesle zorlanarak bana söylediği şeyi, Ocak’ın 21’inde O’nu toprağa verdikten sonra yanından ayrılırken bu sefer ben eğilip O’na söyledim… Hikâyenin son cümlesi de o cümle oldu…
‘Bazen zaman vardır ama olmaz bazı şeyler, bazen de zaman kalmaz ki olabilsin bazı şeyler…’